27 Aralık 2016 Salı

KÜLTÜR

Kültür nedir?
Bir mikrobun kendisine en elverişli ortamda üretilmesidir. Kültür latince kökenli bir kelime olup dilimize Amerikanca ve Fransızca'dan girmiştir.
Latince cultura, toprağa birşeyler ekip ürün almak, üretmek anlamında kullanılıyordu. Voltaire Fransız Devrimi öncesinde Culture’ü insan zekasının oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca sözcük değişik bir anlam kazanmıştır. Fransızca’dan Almanca’ya cultur biçiminde geçen sözcük daha sonra tüm Avrupa dillerine yayılmıştır. Fransızca’da kültürün karşılığı irfandır. İrfan kelimesinin sözlük anlamı ise; anlama, bilme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziştir.
Daha çok tinsel ve manevi değerleri içermiştir. Amerikanca’da kültürün karşılığı medeniyettir. Medeniyet ise uygarlık yani insanların doğaya egemen olma, toplum olarak daha iyi bir yaşama ulaşma çabalarından çıkan sonuçların, bilim, teknik, sanat ve kültürün tümünü kapsar. Sonuç olarak bilim ve tekniğin, sanat ve kültürün gelişmesi, ilerlemesiyle yaratılan yaşama koşullarının, yaşama biçiminin incelmesi, yetkinleşmesi durumudur. Dolayısıyla Amerikanca kültürün karşılığına maddi kültür daha denk düşer.
Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise, bir toplumu kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Medeniyet, kültür yaratan düzendir. Bu durumda kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra kültürün oluşumuna etken olan değerler, durumlar ve vs. önem kazanır. Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar.
Sosyolojik çerçevede en geniş sınırlarına ulaşan kültür kavramı ‘bir yaşama biçimidir. Bu yaklaşımda bir toplumda bulunan ve bulunmayan bütün ifade ve etkileşim biçimleri önem kazanır. Bu anlamda kültür, insan olarak belli bir toplumda öğrendiklerimizle, davranış, düşünce sistemimizin toplamı sayılabilir. Bir bakıma ne yediğimiz, ne içtiğimiz, ne okuduğumuz, nelere sempati ile yaklaşırken, nelere tepki duyduğumuz, ait olunan grup, küme ya da toplumu karakterize eder.
Günümüzde iletişimin son derece hızlı yapılabilmesi kültürel ve bilimsel gelişmelerin, anında yayılmasına olanak sağlamıştır. Bu durum kültürlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin üzerine düşünülmesi gereğini çıkarmıştır. Aslında sosyal bilimciler 166 farklı tanımı olan kültür kavramı için ‘bir kavramın bu kadar çok tanımı varsa, onun tanımlanamayacağını kabul etmek gerekir’ diyebiliyorlar. Kültür tarihçileri insanoğlunun gelişme ve ilerleme göstererek hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna yani öğrendiklerini birikiminde saklayıp yeni nesillere aktarma yeteneği ile becerisine bağlar.
Kültür gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Bugün yazılı kültür ile beraber sözlü kültür de devinim ve gelişimine devam etmektedir. Sözlü kültür de yazar yoktur, anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir, sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir. Bu kültür de çözümleme ve inceleme yoktur. Yazılı kültür yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişebilse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenilen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir.
Kültür nedir? (Felsefe)
İnsanların toplumsal yaşam faaliyetinin temel yanlarından biri. Bu yan, üretim, teknik, bilim, sanat, ahlak, politika, vb. tüm faaliyet alanlarında olduğu kadar, bunların maddi ve manevi ürünlerinde ve ayrıca toplumsal yaşam biçimlerinde «insanın özünü oluşturan güçlerin ortaya çıkışlarının » (Marks) ölçütü olarak kendini gösterir. Kültür kavramının içerik ve kapsamı, teorik düşünce tarihi boyunca önemli değişikliklere uğramıştır. İlk çağda kültür –agricultura- denince toprağın işlenmesi anlaşılırdı daha sonraları, insan yeteneklerinin eğitim yoluyla geliştirilmesine kültür denildi.
Tarih sahnesinde yükselmeye çalışan burjuvazinin ortaya koyduğu burjuva hümanist kültür kavramı, insanın, kendini geliştirmek amacıyla hem çevresine, hem de kendi doğasına kattığı her şeyi, ama özellikle zihinsel çalışmayı tanımlıyordu. Marksçılık-Lenincilik, kültür kavramının daha da zenginleştirmiş ve kendi bilimsel dünya görüşünün ışığı altında netleştirmiştir. Özellikle, her kültürün tarihsel karakterini, mevcut sosyo-ekonomik kuruluşun üretim tarzıyla bağıntısını, sınıfsal içeriğini ve insanın maddi dünyayı pratik ve teorik olarak kavrama faaliyeti ile kültür arasındaki kopmaz bağı, açık seçik ortaya koymuştur.
Marksçı-Leninci kültür anlayışı, her faaliyet alanım ve bu alanlardan çıkan maddi ve manevi ürünleri, kendini bu faaliyet içinde geliştiren ve bu faaliyet içinde nesneleştiren insanın yaratıcı yeteneklerinin bir ifadesi ve ölçütü sayarak, insanın manevi çalışmalarına ve kazanımlarına konan her türlü tek yanlı sınırı aşmıştır.
Maddi ve manevi ürünler, her ne kadar kültürün önemli birer öğesi iseler de, kültür, yalnızca bu öğelerin basit bir bütününden ibaret olmayıp, insanların yaratıcı güçlerinin tarihsel gelişim düzeyleri ile içinde bu yaratıcı güçlerin ortaya çıkıp geliştikleri toplumsal biçimleri ve bu yaratıcı güçlerin hem maddileşmesi, hem de ifadesi olan maddi ve manevi kazanımlar arasındaki toplumsal karşılıklı-etki sürecidir. Kültürün temel içeriği, insan yeteneklerinin, becerilerinin ve yetilerinin ortaya konup her yanıyla geliştirilmesi, insanı, doğanın ve toplumsal yaşam sürecinin, bilinçli olarak denetlenmesini sağlayan varlık güçlerinin serpilip olgunlaştırılmasıdır.
Bu nedenle, gerek maddi üretim alanındaki emekçiler, gerekse bilim, sanat, eğitim vb. , çeşitli alanlarda çalışanlar, kısacası çalışan insanların tümü kültürün yaratıcısıdırlar. Kültür, tarihsel bir fenomendir özü ve içeriği, ancak mevcut sosyo-ekonomik kuruluşla birlikte ele alınınca anlaşılır. Her sosyo-ekonomik kuruluş, geçmişin kültür mirasını, kendi koşullarına ve gereksinimlerine göre kısmen benimseyip değerlendirerek ve kısmen de reddederek kendi kültürünü ortaya koyar.
Her ne kadar halk kitleleri ve özellikle doğrudan üreticiler, her sosyo-ekonomik kuruluşun en önemli kültür dayanağını oluştururlarsa da, uzlaşmaz çelişkiler taşıyan sınıflı toplumlarda, kültür kazanımlarının, özellikle manevi-düşünsel kazanımların çoğu, egemen sınıfların tekelinde toplanır ve halk kitlelerinden saklanır. Sınıflı toplumun kültürü, çeşitli sınıfların çıkarlarının ve ideolojilerinin damgasını taşıdığı için, sınıfsal bir karakter taşır.
Bu sınıfsallık, özellikle manevi ve düşünsel kültür ürünleri, yaşam tarzları, ahlak ve adetleri içinde geçerlidir. Öte yandan, maddi kültürün bazı alanları da, sınıf çıkarlarının etkisi altındadır. Bu nedenle, uzlaşmaz sınıflarla belirlenmiş her sosyo-ekonomik kuruluşta, tüm ulusun yada halkın, ortak, homojen bir kültüründen söz etmek olanaksızdır. «Her ulusal kültürde. demokratik ve sosyalist bir kültürün öğeleri bulunur çünkü her ulusta, yaşam koşullarıyla demokratik ve sosyalist bir ideoloji üreten, sömürülen ve baskı altında tutulan bir kitle vardır.
Ama her ulusta, yalnızca ‘ öğeler biçiminde kalmayıp, egemen olan bir burjuva kültürü de vardır. » (Lenin) Sosyalist devrimle sosyalist toplumun kurulması, yeni, nitelikçe daha yüksek bir kültüre yol açar. Sosyalist kültür, çok daha önce ortaya konmuş bulunan kültürün demokratik ve sosyalist öğelerinden hareket eder, aynı zamanda, insanlığın tüm ilerici kültür mirasını değerlendirip özümler. «Proletarya kültürü insanlığın kapitalist toplumun, toprak sahipleri toplumunun bürokratlar toplumunun boyunduruğu altında elde ettiği bilgiler bütününün, gelişme yasalarına uygun, zorunlu bir devamı olmalıdır.» (Lenin)
Sosyalist kültür devrimi, emekçileri kültürden ayıran tüm eski engelleri ortadan kaldırır ve tüm halka kültürün kazanımlarına götüren yolu açar. Kültürü ve kültürü yaratanları, emekçilerin yaşamıyla sıkıca kaynaştırır ve aynı zamanda onların yaratıcı yeteneklerini geliştirir. Sosyalist devlet Marksçı-Leninci partinin öncülüğünde kültürel-eğitsel işlevini yerine getirir ve kültürel gelişme sürecini, sosyalist toplumun kurulmasının ve gelişmesinin bir parçası olarak planlı ve bilinçli bir şekilde yönlendirir. Sosyalist kültür, sosyalist öze kopmaz bir şekilde bağlı olan hümanist fikirlerle doludur.
Bu kültür, sömürüden ve baskıdan kurtulmuş olan insanlar arasındaki yeni ilişkilerin bir ifadesi olup, onların, yaratıcı yeteneklerini toplumsal faaliyetin her alanında geliştirmelerini sağlar. Sosyalist kültür, ulusal ile uluslararası olanın, karşılıklı olarak sarmaşan bütünlüğünü oluşturur içeriği ve gelişme yönüyle sosyalist, ulusal ifade biçimleriyle çok çeşitli, ruhu ve karakteri bakımından ise uluslararası bir kültürdür.
Kültür düzeyinin, özellikle emekçilerin bilimsel ve teknik eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, toplumsal ilerlemeyi hızlandıracak en önemli kaynaktır. Başlamış bulunan bilimsel teknik devrimle birlikte, emekçilerin yalnızca teknik-kültürel düzeylerinin yükseltilmesi değil, aynı zamanda tüm iş kültürünün artırılması, sosyalist üretim tarzının geliştirilmesi de önem kazanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder