27 Aralık 2016 Salı

HASTANELER


Hastaların tedavi edildiği müessesedir. Hastanelerin kuruluş ve idareleri çeşitli ülkelere göre değişir. Resmi olsun, özel olsun bütün hastaneler hükümetin kontrolü altındadır. Günümüzde hastaneler gittikçe yayılmakta, evde yapılan tedavilerin yerini hastanede İlmi usullerle doktor nezaretinde yapılan tedaviler almaktadır.
Hastanelerin çok eski bir geçmişi vardır. Hindistan'da bundan binlerce yıl önce hastalan barındırmak İçin özel binalar yapıldığı anlaşılmıştır. Eski Mısır ve Yunanistan'da da hastalar için özel binalar yapılıyordu. Ortaçağ'da Avrupa'da hastaneler yapılmaya başladıysa da, o zamanın hastaneleri şüphesiz bugünkü anlayışımızdan çok farklıydı.
Türkler hastane yapımına büyük' önem vermiş, birçok önemli merkezlerde hastaneler yaptırmışlardır. Darüşşifa (sağlık evi) diye anılan hastaneler Selçuklular ve Osmanlılar zamanında çeşitli şehirlerde yapılmış ve buralarda Türk hekimleri hastalarını tedavi etmiştir. Bu darüşşifalar arasında bilhassa İstanbul ve Edirne'dekiler ünlüydü.
Hastaların yatarak veya ayakta muayene ve tedavi edildiği gerekli sıhhi ve fenni şartları haiz kuruluşlar. Yatak sayısı ve tedavi imkanları ile baktığı hastalıklar yönünden çeşitli tipleri vardır. İlk hastaneler hemen hemen insanlık tarihi kadar eskidir. Eski çağlarda batıl dinlerin tapınakları hastaneler olarak kabul edilebilir. Hastalar tapınaklara gelirler ve geceyi burada toplu halde geçirirler, bu şekilde ilahi kuvvetlerle yakın temas kurarak şifaya kavuşacaklarına inanırlardı.
Milattan önce, Hint, İran ve Mısır’da hastanelere rastlanmaktadır. Yunan ve Roma medeniyetlerinde de tapınakların yanında sağlık tesisi gibi kullanılan kuruluşlar bulunmaktaydı. Bunların en meşhurları Anadolu’da idi. Eski Yunanlılar hastalar için yaptıkları tapınaklara sağlık tanrısı Asklepios’un adını vermişlerdir. Çeşitli Asklepios tapınaklarından bazıları, devirlerinde çok meşhur olmuştur.
hastane
Tıp ilminin sayılı bilginlerinden Hippokrates’in hastaları tedavi ettiği Ege’deki Kos tapınağı bunlardan biridir. Hastalar bu tapınaklara mermer sütunlarla süslü birkaç kilometre uzunluğundaki mermer yoldan ilahi söyleyerek gelirler, duvarların alt kenarlarından su akan ve tavanlarında gizli gözetleme delikleri bulunan dehlizlere alınarak buradaki bu gizli deliklerden telkinler yapılarak şifalı sular içerler, afyonlu ilaçlar verilerek tedavi edilirlerdi, daha sonra Hıristiyanlıkla beraber kiliselerin himayesinde, fakir halkın ve yolcuların tedavileri için hayrat hastaneleri kuruldu.
Ortaçağda hastalık veya başka bir zor durum karşısında toplumun insanlara yardımcı olması gerektiği düşüncesi Müslümanlarda oldukça yayılmıştı. müslüman memleketlerinde hastaneler, yöneticiler ve devlet memurları tarafından şehir merkezlerinde kurulurdu. Dokuzuncu yüzyılda halife Harun Reşid zamanında Bağdat’ta bir hastane yapılmıştı. Yüz yıl sonra Bağdat’ta bu defa Halife el-Muktedir tarafından ikinci bir hastane açıldı. Yine Bağdat’ta 970’te açılan üçüncü bir hastanenin 25 doktoru vardı ve tıp öğrencileri eğitimlerini burada yaparlardı.
Ortaçağda İslamiyetin hüküm sürdüğü ülkelerde 34 hastane bulunuyordu. Bu hastaneler genellikle iyi teşkilatlanmıştı ve Müslüman ülkelerde tıbba verilen yüksek değeri ortaya koyuyorlardı. Mesela 1285’te Kahire’de kurulan bir hastanede ateşli hastalar, yaralılar, göz hastaları ve kadınlar için ayrı ayrı kısımlar vardı. Anadolu’da Türklere ait ilk hastaneler, Selçuklular devrinde meydana getirildi. Bunlar, yalnız hasta bakım yeri değil, aynı zamanda hekim yetiştirmek üzere eğitim yapan tıp mektepleri olarak kullanılırdı. Bu sebeple birçok Selçuklu eseri gibi hastaneler de medrese tarzındaydı. Hastaneler, düşman hücumuna karşı şehir surları içinde yapılır, medrese, cami, hamam ve çoğunda mevcut kaplıca ve ılıca gibi sağlık tesisleriyle bir bütün halinde olurdu.
Selçuklular devrinde hastanelere bimarhane, darüşşifa veya maristan adı verilirdi. Buralarda her çeşit hasta tedavi görürdü. Ancak Amasya darüşşifası gibi bazı hastanelerde ruh hastalarına daha çok sayıda yer verildiği ve bunların tedavilerinde özel bazı metodların uygulandığı bilinmektedir. Anadolu’daki ilk önemli hastane Mardin’de Artukoğullarından Necmeddin İlgazi’nin kardeşi Eminüddin tarafından yaptırılmıştır (1108-1132). Medrese, cami ve hamamıyla bir külliye olan bu hastane, maristan olarak anılmaktaydı.
İkinci önemli hastane Selçuklu hükümdarı Kılıç Arslan’ın oğlu Gıyasüddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı zamanında, kızkardeşi Gevher Nesibe tarafından Kayseri’de yaptırılan Gevher Nesibe Hastanesidir (1205). Şifaiye adıyle anılan bu hastaneye, tıp eğitimi yapan medresesi ile birlikte Çifteler denmiştir. Bugün Kayseri’de Gevher Nesibe Tıp Fakültesi adıyla bir tıp fakültesi vardır. Selçuklu hükümdarı Birinci İzzeddin Keyhüsrev tarafından yapılan Sivas Hastanesi de önemli bir kuruluştur (1210-1219).
Burası hastane olarak kullanıldığı gibi, tıp eğitimi de yapılan bir müessese idi. Gene Selçuklular zamanında yapılan Konya Darüşşifası (1219-1236), Çankırı’da Selçuklu askeri emirlerinden atabey Cemaleddin Ferruh tarafından yaptırılan Darülafiye (1235), Kastamonu’da Ali bin Pervane Hastanesi(1272), Tokat’taki Pervane Bey Darüşşifası (1277) Anadolu’nun ilk önemli hastanelerindendir. Anadolu beylikleri devrinde bazı yeni hastaneler yapıldı. Bu dönemde Dulkadiroğulları Kayseri’de bir Cüzzamhane, Saruhanoğulları Manisa’da bir Körhane yaptırdılar.
Osmanlılar, Selçuklu devrindeki vakfiyeleri değiştirmediler ve özellikle Selçuklular zamanında hastane yapılmayan yerlerde bu nitelikte kuruluşlar yaptırdılar. Bu devirde hizmete giren ilk sağlık tesisi, 1399’da yıldırım Bayezid Hanın açtırdığı Bursa Darüttıbbı’dır. Avrupa kıtasındaki ilk tıp müessesesi de Edirne Cüzzamhanesi oldu (1421-1451). Daha sonra 1470’te Fatih Darüşşifası, 1458’de Edirne Bimaristanı, 1514’te Üsküdar Cüzzamhanesi, 1539’da Kanuni Sultan Süleyman Hanın annesinin yaptırdığıHafsa Sultan Hastanesi, 1555’te Süleymaniye Darüşşifası, 1616’da Süleymaniye Darüttıbbı, 1583’te Sultan Üçüncü Murad’ın annesi Nuruban Sultan’ın Üsküdar Toptaşı Bimarhanesi, 1772’de EskiSaray Hastalar Dairesi, Galatasaray Hastalar Dairesi, İbrahim Paşa HastalarDairesi, Topkapı Sarayındaki Eski Enderun Hastanesi, 1769’da Yeni Saray Hastaneler Ocağı, Topkapı Sarayı Değirmenkapıdaki hastane, Hastabahçe’de Hastalar Ocağı ve Bimarhane gibi hizmete giren tesisler, altı yüz yıllık Osmanlı hanedanının ıslahat dönemi süresine kadar yaptırdıkları hastane ve diğer sağlık kurumlarının sadece bir bölümüdür.
On dokuzuncu yüzyılda da özellikle İstanbul’da pekçok hastane yapıldı. Bugün de kullanılmakta olan Sultan Abdülmecid Hanın annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından 1843’te Şehremini’de açılan Gureba Hastanesi, Gümüşsuyu Hastanesi, Zeynepkamil Hastanesi, Gülhane Askeri Hastaneleri bu yüzyılda hizmete açıldı. Cumhuriyetin ilanından sonra, önceleri umum müdürlük, daha sonra da bakanlık seviyesine çıkarılan sağlık teşkilatının ana siyasetine daha çok koruyucu hekimliğe yönelen bir anlayış hakim oldu. Hastanelerin yapım ve idaresi ise belediyenin, özel idareler ve vakıflar gibi mahalli teşkilata bırakıldı. Sadece hastane tedavisini teşvik bakımından 1924 yılında alınan bir kararla, Ankara, İstanbul-Sivas,
Trabzon, Erzurum ve Diyarbakır illerinde birer örnek (numune) hastane yaptırıldı ve o ilin veya yerin adı ile anılmak üzere numune hastaneleri hizmete açıldı. Cumhuriyetin ilanında yurdumuzda çeşitli hastanelerde 3035 yatak mevcuttu. Bunun 950 yatağı, Şişli Etfal Hastanesi, Bakırköy Akliye Hastanesi ileZonguldak Devlet Hastanesi olarak Sağlık Bakanlığına; 635 yatağı İstanbul ve İzmir’deki Belediye Hastanelerine ve 45 yatağı da özel idareye bağlı hastanelere aitti. 1923’te veremliler için 150 yatak ihtiva eden 3 müessese, 1926’da Ankara ve Konya’da birer doğum ve çocuk bakım evi bulunmakta idi.
1954 yılında çıkarılan yeni bir kanunla yataklı tedavi kurumlarının büyük çoğunluğu Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredildi; Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerde belediyeler, özel idareler, vakıflar ve üniversiteler gibi, bazı kuruluşlara bağlı az sayıda hastane, bu uygulama dışında bırakıldı. 1992 yılında yapılan istatistiklere göre yurdumuzda askeri hastaneler hariç 956 hastane, 3829 sağlık ocağı, 11.427 sağlık evi, 247 verem savaş dispanseri, 255 kamu sağlığı dispanseri bulunmaktadır. Bu arada hükumet tabipliği adı altında faaliyetlerini sürdüren sağlık merkezleri, sağlık ocağı olarak isim değiştirerek Türkiye genelinde 3829 yerde bu isim altında sağlık hizmeti verilmektedir. Hastane ve sağlık merkezleri yatak sayısı 144.280’dir.
Devlet hastaneleri yanında, son senelerde özel hastaneler de rağbet görmüştür. 1991 yılında açılan 60 yataklı Türkiye Gazetesi Hastanesi özel hastanelerden birisi olarak sağlık hizmeti vermektedir. Hastanelerin büyüklüğüne, küçüklüğüne, muayene ve tedavi ettikleri hasta ve hastalık çeşitine göre hizmet çapları ve niteliği değişir. Genel olarak, her hastaya bakan, ilk tedavileri uygulayan küçük hastaneler, güçleri dışındaki hastalıkların teşhis ve tedavisini daha büyük çaptaki, uzmanlık sahibi büyük hastanelere gönderirler.
Mesela verem, frengi, sıtma gibi bir tek hastalıkla ilgilenen hastanelerin yanında, deri hastalıkları, üreme yolları hastalıkları, göğüs cerrahisi, kadın-doğum, fizik tedavi, ruh hastalıkları gibi bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastaneler de vardır. Bir tek hastalık veya bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastaneler, ayrıca, bağlı oldukları idarelere, muayene ve tedavi ettikleri hastaların mesleklerine göre de özellikler taşırlar. Bu arada sigorta hastaneleri iş kanunu çerçevesi içine giren iş yerlerinde çalışanların hastalıklarını tedavi ettiği gibi bunların eşlerinin doğumlarında da vazife yaparlar.
Devlet hastaneleri bütün yurt çapında hasta tedavisiyle uğraşır; bunlardan bir kısmı geniş kadroludur. Eskiden bulunan memleket hastanelerine örnek ve yardımcı olmak üzere kurulmuştur; bunun için bir kısmı nümune hastanesi adını taşır. Hastanelerde hastaların yatarak tedavi gördükleri yerlere klinik denir. Bununla birlikte, bir hastanenin tamamına, bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastanelere veya ayrıca bazı özel hastanelere de klinik denmektedir. Hastanelerin yataklı kısımları dışında, ayakta yapılan muayenelerle uğraşan şubeleri ise poliklinik diye anılır.
Burada hemen her çeşit hastalığın muayenesi yapılır. Hastanın yatması gerekiyorsa, hastalığın cinsine göre, bir kliniğe gönderilir. Hastanelerde eskiden dahiliye, cerrahi, kadın-doğum ve çocuk hastalıkları servisleri mevcuttu. Bu kollar bugün özel ihtisas dallarına ayrılmış bulunmaktadır. Mesela: Dahiliye kısmı; hemotoloji, gastroenteroloji, kardiyoloji, romatoloji, allerji, metabolizma, intani hastalıklar, nefroloji, endokrinoloji, göğüs hastalıkları dallarına ayrılmıştır.
Cerrahi de genel cerrahi, kadın-doğum cerrahisi, ortopedi, bevliye, nöroşirurji, göğüs ve kalp-damar cerrahisi, kulak-burun-boğaz cerrahisi ile göz cerrahisi, plastik (estetik) cerrahi bölümlerine ayrılmıştır. Bugün röntgen (normal röntgen, bilgisayarlı tomografiler ve magnetik rezonons) cihazları, ultrasonografi, elektrokardiyograf, elektroensefalograf, elektromiyograf, elektronik laboratuvar aletleri, endoskopik tetkik cihazları, hastalıkların teşhis ve tedavisinde hastanelerin vazgeçilmez cihazları olmuştur.
Radyografi servisleri mide, barsak, akciğer, kemik kırıkları ve tümörlerin teşhisinde büyük bir önem taşır. Radyoterapi servislerinde ise kanserli hastalar şualarla tedavi edilir. Fizikoterapi servisi ültraviyole, diyatermi gibi özel aletlerle romatizmalı ve felçli hastaların tedavisinde yardımcı olur. Rehabilitasyon servisleri ise sakat hastaları bir an önce ayağa kaldırarak yürür hale getirmeye çalışır. Laboratuvarlar kan, idrar, dışkı(gaita) muayeneleriyle hastalıkların teşhisinde doktora büyük yardımlarda bulunur. Modern elektronik aletlerle tahlillerin sınırı daha genişlemiştir. Bakteriyoloji laboratuvarları mikropların ayırımı ve tesirli antibiyotiği seçmek hususunda doktora yardım eder; pataloji ve sitoloji laboratuvarları ise tümörlerin habis veya selim olduğunu meydana koyarak tedaviye yön verdirir.
Veremli hastaların iyi edilmesi için kurulmuş hastanelere sanatoryum denir. Buralarda tedavi daha çok kür, iklim, beslenme, dinlenme esasına dayanır. Prevantoryum ise, verem başta olmak üzere, bazı hastalıklara istidatlı kimselerin kuvvetlenip hastalığı yenmeleri, eskiden geçirdikleri bir hastalığın yeniden ortaya çıkmasını önlemeleri için kurulmuştur. Hastanenin önemli bir vazifesi de acil vak’alara bakmak ve gerekli müdahale ve tedavileri sür’atle yapmaktır. Bunun için hastanelerde doktor, hemşire, sağlık personeli gece-gündüz devamlı nöbet tutar. Ufak hastanelerde servis ve poliklinik nöbetleri müşterek tutulur.
Trafik kazalarının gittikçe artmasıyla acil vak’alar da çoğalmaktadır. Büyük şehirlerde devamlı olarak çalışan ve yalnız acil vak’aları kabul edip, onların tedavisiyle uğraşan ilk yardım hastaneleri kurulmuştur. Modern hastanelerin yapımı da, toplumun ve tıbbın ilerlemesi ile değişmektedir. Eski hastaneler ayrı ayrı pavyonlar şeklinde ve 10-15 yataklı büyük hasta koğuşları tarzında inşa edilmekteydi. Yeni hastane mimarisinde, büyük koğuşların yerini bir veya iki yataklı odalar almıştır. Yeni hastaneler çok temiz, sevimli otellere benzetilmeye çalışılmakta ve bir ev havasını verecek tarzda dekore edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder