Ben bu bloğumda İrem arkadaşımızın yazmış olduğu düğün mekanları ile ilgili bloğundan bahsetmek istiyorum.Düğün dendiği zaman akla ilk gelen şey bayanlar için beyaz gelinlik olmaktadır.İrem'de bundan bahsetmiş.Düğün nasıl olmalı ve ne gibi şeylerin gerekli olacağı hakkında bilgi vermiş.Örnek bir site belirmiş olup yeni evlenecek olanlar için bu siteyi incelemelerini tavsiye ederim.Aşağıda vermiş olduğum linklerden bu yazıya ulaşabilirsiniz.
http://irucka.tumblr.com/
http://irucka.tumblr.com/post/155818132127/d%C3%BC%C4%9F%C3%BCn
MEDYA VE MİMARLIK
13 Ocak 2017 Cuma
BULUT SİSTEMLERİNİN KULLANIM ALANLARI VE FAYDALARI
BULUT SİSTEMLERİNİN KULLANIM ALANLARI VE FAYDALARI
MİMARLAR
İÇİN YENİ MEDYA ORTAMI
RÜMEYSA ÖZMEN
OCAK
2017
İSTANBUL
BİRİNCİ BÖLÜM
BULUT SİSTEMLERİNİN KULLANIM ALANLARI VE FAYDALARI
BULUT BİLİŞİM NEDİR?..........1
BULUT SİSTEMİNDE TEKNİK
TANIMLAMA..........1
BULUT SİSTEMİN KISA
TARİHİ..........2
BULUT BİLİŞİMİ NEYİ
İFADE ETMEKTEDİR?..........2
BULUT SİSTEMİ NASIL
ÇALIŞIR?..........3
BULUT BİLİŞİM SERVİS
MODELLERİ ...........4
BULUT BİLİŞİME GEÇİŞ
YAPARKEN İZLENECEK PLANLAMA NASIL OLMALIDIR?..........5
BULUT BİLİŞİM
KULLANIM BİÇİMLERİ.......... 6
BULUT SİSTEMİNDEKİ KATMANLAR..........
6
BULUT BİLİŞİM NE
GİBİ FAYDALAR SAĞLAR?..........
6
BULUT BİLİŞİMİN
YARARLARI..........7
BULUT BİLİŞİMİN DEZAVANTAJLARI NELERDİR?..........7
BULUT SİSTEMİNDEKİ RİSKLER..........7
Neden Bulut Bilişim? Farkı Ne? Ayrıcalığı Ne? ..........8
BULUT DEPOLAMA HİZMETLERİNE
EN İYİ ÖRNEKLER:..9
BOX..........9
DROPBOX..........9
SKYDRİVE.......... 9
iCloud ..........10
Yandex.Disk ..........10
Yandex.Disk ..........10
BULUT SİSTEMLERİNİN KULLANIM ALANLARI VE FAYDALARI
BULUT BİLİŞİM NEDİR?
Bulut bilişim (cloud
computing), bilgisayarlar ve diğer cihazlar için, istendiği zaman
kullanılabilen ve kullanıcılar arasında paylaşılabilen kaynaklar veriler sağlayan, internet tabanlı
bilişim hizmetlerinin genel adıdır.
Sahip olduğumuz tüm
uygulama, program ve verilerimizin sanal bir sunucuda yani bulutta depolanması
ve internete bağlı olduğumuz herhangi bir ortamda cihazlar aracılığıyla bu
bilgilere, verilere, programlara kolayca ulaşım sağlayabildiğimiz hizmetler
bütününe Bulut Bilişim veya Bulut Teknolojisi (Cloud
Computing) diyoruz.
Bilgisayar kuramcıları
tarafından İnternet'in geleceğinin bulut bilişimden geçtiği iddia edilmektedir.
Buna göre gelecekte, bilgisayar hard disklerinin yerine çevrim
içi bulutların kullanılacağı ön görüsü hakimdir. Bu
bilişim aygıtlarında herhangi bir altyapı hazırlamadan, tamamen çevrim içi ağ
vasıtasıyla işlevsel uygulamalara ulaşmak anlamına gelmektedir. Bu sektörün
gelişmesiyle, özellikle bilişim teknolojisi tüketen toplumlarda birçok bilgi dağıtımı
sağlayan firmanın önemli bir konuma geleceği, hatta sektördeki rekabetin
hukuksal sorunlara neden olabileceği tartışılmaktadır. Çünkü
tüm bilgi-işlem uygulamalarının çevrim içi altyapıya kaydırılmasına giden yol;
kişisel bilgilere istenilmeyen erişimleri doğurabilme tehlikesini taşımaktadır.
BULUT SİSTEMİNDE
TEKNİK TANIMLAMA
Bulut teknolojisi için,
NIST tarafından kısa ve spesifik bir tanım yapılmıştır:
Bulut teknolojisi,
düzenlenebilir veri kaynakları havuzundan oluşan, ağlara erişimi sağlayan ve
çok düşük performansla yayınlanabilen ve karşılanabilen uygun bir
modeldir.
Bulut teknolojisi, son
kullanıcının fiziksel alanını ve konfigürasyonunu gerek duymadan, hesaplama,
yazılım, veri erişimi ve depolama cihazları sağlar. Elektrik şebekesine parelel
olarak tasarlanır, böylece hangi cihazın ne kadar harcama yapıp yapmadığı ile
ilgilenmez.
Bulut teknolojisi, IT
servisleri için yeni bir iletim modelidir. Tüketim ve dinamik olarak
ölçülendirilebilme ve sanal kaynak desteği sağlar.
Bulut teknolojisi, iş
yazılımı ve verisi sunucular üzerinde olduğu sürece, web tarayıcısı ile
erişilebilen taşıma uygulamaları sağlar. Bazı durumlarda,yasal uygulamalar da
ekran paylaşımı teknolojisi ile iletilir.
Birçok bulut
teknolojisi altyapısı, servisleri içerir ve paylaşılan veri merkezlerinden
işlem gerçekleştirilir.
*NIST:National Institue
Of Standarts and Technology
BULUT SİSTEMİN
KISA TARİHİ
Bulut kavramının
geçmişi 1950’lere kadar geri gitmektedir. O yıllarda bir bilgisayarın
(mainframe denirdi) bir oda kaplayacak büyüklüktedir. Her kullanıcı için
ayrı bilgisayar alınamayacağı için de, eldeki işlem gücünü ve belleği paylaşma
yoluna gidilmiştir. Bu “paylaşma” bulut kavramının öncüsü oldu.
1969 yılında ARPANET’in
(Advanced Research Projects Agency Network = Gelişmiş Araştırma Projeleri Ağı)
geliştirilmesi diğer önemli bir adımdır. ARPANET ile amaçlanan, herkesin veriye
ve programlara her yerden rahatça ulaşması idi. Internet’in ilk aşaması...
Çeşitli gelişmelere
rağmen, Internet 90’lı yıllara kadar verimli bir paylaşıma yetecek kadar hız ve
bant genişliği sunamadı. “Bulut bilgisayar” kavramı ilk olarak 1997’de
kullanıldı ve 1999’da da internet üzerinden ilk uygulama paylaşımını Salesforce
duyurdu .
BULUT BİLİŞİMİ
NEYİ İFADE ETMEKTEDİR?
Hard Disklerimizde depoladığımız
verilerin internet ortamında sanal sunucularda saklanması işlemi diyebiliriz.
Bulut Bilişimi bize daha fazla depolama alanı, hızlı veri transferi, maliyet
tasarrufu yapabilme gibi bir takım olanaklar sağlamaktadır. Büyük şirketler
içinde iş gücü tasarrufunu da ekleyebiliriz. Örneğin günümüzde kullandığımız
sosyal ağlarda ki birçok veri (yüklediğiniz video, müzik, fotoğraf vs. ) o
sitelerin kendi bulutlarında depolanmaktadır. Bu bağlamda günlük hayatta
dolaylı olarak Bulut Bilişimi kullanmış oluyoruz.
Depolanan bilgilerin ve
verilerin internet ortamında saklanması işlemine verilen isim olan Bulut
Bilişimi, bize daha fazla depolama alanı, hızlı veri transferi, maliyet
tasarrufu yapabilme gibi olanaklar tanımaktadır. İş gücünden ve zamandan tasarruf
etmeyi sağlayan ve verilerin güvende olmasına olanak sunan bulut ile büyük
şirketler için veri depolama işlemi daha kolay hale geliyor.
BULUT SİSTEMİ
NASIL ÇALIŞIR?
Bulut sistemi
kullanıcısı internete bağlanabilen bilgisayara ya da akıllı bir cihaza ihtiyaç duymaktadır.
Kullanıcı bulut sistemini giriş yaparak sistemde işlem gerçekleştirir. Bulut
teknolojisi, sunucu tabanlı bir uygulama sağlar tüm kullanıcılar bu
uygulamalara erişir ve çıktı sunucu tarafında gözükür.
Örneğin, kullanıcı
kelime işlemcisi çalıştırmak isterse, bulut sistemi uygun bir uygulama
belirler, kullanıcı sistemi için ayrılmış bellek alanında, uygulamayı kullanıcı
sistemindeki web tarayıcısında görünür yapar.Bütün yapılan işlemler ve
değişimler sunucu tarafından kayıt edilir ve toplam sonuç oluşturur. Toplam
sonuç, yaratılan ve değişikliğe uğrayan dosyaları barındırır.
BULUT BİLİŞİM
KULLANIM BİÇİMLERİ
GENEL BULUT
İnternet üzerinden web
ara yüzü aracılığıyla genel kullanıma sunulan hizmelerdir.(Google Apps,Amazon,Windows
Azure)
ÖZEL BULUT
Belirli bir kurum ya da
kuruluşa sunulan bulut hizmetidir.Bulut hizmet sağlayıcı, kurumun kendisi
olabileceği gibi, üçüncü bir bulut hizmet sağlayıcı da olabilir.Kurum dışından
tüm erişim yolları kapatılarak sadece kurum içi hizmet verilir.
MELEZ BULUT
Genel ve özel bulut
hizmetlerinin birlikte kullanıma sunulmasıdır.Bir kurumun verileri özel bulut
içinde yer alırken,bazı servisleri genel bulut üzerinden halkın kullanımına
açılabilir.(IBM,JUNİPER)
TOPLULUK BULUTU
Belirli bir topluluk ya
da gruba sunulan bulut hizmetidir.Topluluğu oluşturan unsurlar ortak çalışma
alanında bulunan kurumlar da olabilir.
BULUT
SİSTEMİNDEKİ KATMANLAR
Sağlayıcı: Bulut
servisini yöneten ve işleten şirket.
İstemci: Uygulama
transferi için bilgisayar donanımlarını,yazılımlarını içerir.
Uygulama: Bulut
uygulama servisleri internet üzerinden çalışır, kullanıcının bilgisayarının
üzerine indirme ve kurma işlemi kalkar ve kolayca destek sağlar. SaaS ve bulut
teknolojisi değişilebilir olarak kullanılmaktadır. Fakat iki farklı özelliğe
sahiptir.
1) Ağ tabanlı erişim,
yönetim ve ticaret yazılımı.
2) Her bir müşterinin
sitesinin yönetimi merkezi konumlardan gerçekleşmektedir.
BULUT BİLİŞİM
NE GİBİ FAYDALAR
SAĞLAR?
Büyük dosya
boyutlarında bizim için öncelikli olarak bulut teknolojisi
gelmektedir. Bir de bunları kurumsal firmalar, holdingler için düşünecek
olursak akıl almayacak boyutlarda dosya boyutlarıyla yedekleme yaparak
verilerin saklanması sağlanıyor. Daha fazla depolama alanı, hızlı veri transferi
ve bu yedekleme üzerinde maliyet
tasarrufu yapabilme gibi bir takım olanaklar sağlıyor. Büyük
şirketler için düşünecek olursak büyük bir iş yükünün bulut teknolojisi sayesinde
hafiflediğini söyleyebiliriz.
Hızlı kullanım kolaylığı olan, bulut ile
bilgisayarın etkileşimine izin veren, bilgisayar ve kullanıcısı ile arasındaki
iletişimi sağladığı gibi bir ara yüz ile bağlantı kurulabilmektedir. Bulut
bilişim sistemleri API’ler
ile kullanılmaktadır.
Kullanılan bulut
teknolojisinde sanallaştırma,
sunucuların ve depolama cihazlarının paylaşımına ve kullanımının artmasına
olanak sağlamaktadır. Var olan sanal makine üzerindeki veriler kolaylıkla
farklı bir makine üzerine transfer edilebilmektedir.
Bulut üzerinde çoklu yedekleme alanları
kullanılmaktadır. İş devamlılığı için bu denli planlı yedek işlemi önemli rol
oynuyor.
En basite indirgeyecek
olursak bulut bilişim uygulamalarının bakımı oldukça kolaydır, çünkü her
kullanıcın bilgisayarında kurulmasını gerektiren bir gereksinim yoktur ve
farklı yerlerden erişim sağlanmaktadır.
Maliyetleri düşürür.
Altyapı karmaşasını
ortadan kaldırır.
Çalışma alanını
genişletir.
Verileri korur.
İstenilen zamanda
bilgiye ulaşma imkanı verir.
Şirketlerin CRM, ofis
yazılımları, veri saklama, veri tabanı paylaşımı hatta işlemci gücü ihtiyacı
duyan yazılımlarına destek gibi güncel hizmetlerden faydalanmak için
kullandıkları bulut bilişim günlük hayatımızda da yerini almakta. E-posta
hizmetleri sunan G-mail, Hotmail gibi sistemler de bulut bilişimden faydalanıyorlar.
Bu nedenle abonelik kurarak bu teknolojiyi her alanda kullanıyoruz.
BULUT BİLİŞİMİN
YARARLARI
Dayanıklılık
Birlikte çalışabilirlik
ve kullanıcı seçimi
Güvenlik
Süreklilik
Gizlilik
Ekonomik değer
Evrensel bağlantı
Çevre dostu
Erişim
BULUT BİLİŞİMİN
DEZAVANTAJLARI NELERDİR?
Sanal ortamda depolanan verilerimize ulaşabilmemiz için internet
bağlantısının olması gerekmektedir yani internet olmayan durumlarda
bilgilerimize erişmek söz konusu değildir. İnternete bağlı olarak düşük hızlı internet
mevcut ise veri alış-veriş hızı da o derecede daha yavaş olacaktır. Herkesin
kafasını karıştıran en büyük dezavantajlardan birisi de güvenlik açıkları
olmaktadır. Sanal sunucularda saklanan verilerimizi kötü amaçlı kişilerin ele
geçirme olasılığı da bulunmaktadır.
BULUT SİSTEMİNDEKİ
RİSKLER
Bilgi Güvenliği ve Kullanıcı Gizliliği: Bulut teknolojisi servisi
kullanarak veri saklanması,kullanıcının verilerini riske atmaktadır.
Kullanıcının kişisel bilgisinin güvenliği, başka bir konumda yer alan sağlayıcı
tarafından sağlanır. Bu durumda, farklı konumdaki kişiler, farklı kişiler
hakkında market bilgisi elde edebilir.
Uluslararası, Politik ve Ekonomik Sorunlar: Kullanıcı
verilerinin bir kısmı public bir kısmı private olarak tutulmaktadır. Bu
bilgiler çeşitli ülkelerde yer almaktadır. Fakat bu bilgilerin saklandıkları
yerler sadece çok zengin ülkelerde yer almaktadır.
Bu durumda,
1)Fakir ve zengin ülkeler arasındaki dijital bölünmeyi arttıracaktır.
2)Bilgi tabanlı ekonomi için stratejik soyut bir faktördür.
Servisin Devamlılığı: Veri yönetimini ve işlemesini, harici bir
servise yetkilendirilebilir, fakat bu servisler çalışmadığında kullanıcılar
için oldukça limitlidir. Büyük bir ağ üzerinde paylaşım gerçekleştirildiği
için,zararlı bir yapıdan birçok kullanıcı etkilenir. Çok hızlı bir internet
sağlamasıyla beraber, herhangi bir yerde kesinti olsa bile, paralel kullanım
sağladığından, işinize devam edebilirsiniz.
Bulut sağlayıcısını değiştirirken gerçekleşen veri
problemleri: Servis sağlayıcıları arasında nasıl bir geçiş sağlanacağı tam
olarak bilinememektedir. İflas etmiş olan bir servis sağlayıcısı kullanıcılar
için sorun yaratacaktır.
Neden Bulut Bilişim?
Farkı Ne? Ayrıcalığı Ne?
Tüm uygulama, program ve verilerinizin sanal bir sunucuda depolanması
sistemine bulut bilişim denmektedir. Yani internetinizin olduğu her yerde
elektronik cihazlarınız aracılığı ile bu bilgi ve verilere kolayca
ulaşabildiğiniz hizmetlerin tamamına Bulut Bilişim veya Bulut Teknolojisi
denmektedir.
Kuluma gerek olmadan her yerden çalışma olanağı sunan bulut; yazılım,
donanım ve veri barındırma hizmetlerini internette tek bir yapıda toplayan
teknolojisi ile firmaların da çözüm ortağı oluyor. Müşterilerin ve çalışanların
aynı anda verilere ulaşmasını sağlayarak işleyişi kolaylaştırmaktadır.
BULUT DEPOLAMA
HİZMETLERİNE EN İYİ
ÖRNEKLER:
Dropbox (http://dropbox.com)
Google Drive (http://drive.google.com)
SkyDrive (https://skydrive.live.com)
iCloud (https://cloud.google.com)
Yandex.Disk (http://disk.yandex.com)
Turkcell Akıllı Bulut (http://turkcellakillibulut.com)
TTNET Bulut (http://ttnetbulutu.com)
Ubuntu One (https://one.ubuntu.com
iOmegaCloud
Mobile Me
OneDrive
Slax Drive
Mega
Google Drive (http://drive.google.com)
SkyDrive (https://skydrive.live.com)
iCloud (https://cloud.google.com)
Yandex.Disk (http://disk.yandex.com)
Turkcell Akıllı Bulut (http://turkcellakillibulut.com)
TTNET Bulut (http://ttnetbulutu.com)
Ubuntu One (https://one.ubuntu.com
iOmegaCloud
Mobile Me
OneDrive
Slax Drive
Mega
Bulut depolama servisleri arasına
giren Google Drive, ücretsiz depolama alanı ve Google ekosistemini
kullanmasıyla öne çıkan uygulamalar arasında yer alıyor. Kullanıcılara 5 GB
ücretsiz depolama alanı sunmaktadır.
Mac, Windows, Android, iPhone ve iPad uygulamalarıyla geniş bir donanım
yelpazesinde kullanım imkanı sunan Google’ın bulut depolama servisi, aynı
zamanda Google Dökümanlar ile senkronize çalışarak bu hizmetin kullanıcılarına
avantajlar sağlıyor.
BOX
Bireysel kullanıcılardan çok iş çözümlerinde de uzmanlaşan Box, 5 GB
ücretsiz depolama alanı sunarak bu alanda diğer servislerden farklılaşmıyor.
Box’un kullanıcılar tarafından tercih edilmesinde belki de en çok etkili olan
özelliği paylaştığınız dosyaların hakkına sadece sizin sahip olmanız.
Dosya boyutu ücretsiz üyelikler için 25 MB, ücretliler için 100 MB’yi
aşamayan Box’a Mac, Windows, Android, Blackberry, iOS uygulamalarından
erişilebiliyor.
DROPBOX
Bulut paylaşım uygulamaları arasında belki de popüler olan şirket Dropbox. Daha çok bireysel kullanıcılara odaklanan Dropbox, sunduğu 2 GB depolama alanıyla rakiplerinden geride gibi görünse de üçüncü parti uygulamalarla olan entegrasyonu, arkadaşlarla dosya paylaşım özelliği ve kolay senkronizasyon avantajıyla bu alandaki en iyi uygulamalardan.
Bulut paylaşım uygulamaları arasında belki de popüler olan şirket Dropbox. Daha çok bireysel kullanıcılara odaklanan Dropbox, sunduğu 2 GB depolama alanıyla rakiplerinden geride gibi görünse de üçüncü parti uygulamalarla olan entegrasyonu, arkadaşlarla dosya paylaşım özelliği ve kolay senkronizasyon avantajıyla bu alandaki en iyi uygulamalardan.
Dropbox’un destek verdiği platformlar arasında Windows, Linux, Mac,
Android, iOS ve Blackberry yer alıyor. Bununla birlikte Dropbox yeni
yayınladığı iki adımlı doğrulama ile güvenliğini de artırmış durumda.
SKYDRİVE
Microsoft’un bulut depolama hizmeti SkyDrive, piyasadaki en iyi
uygulamalardan biri. Dünyada neredeyse bütün internet kullanıcıları tarafından
tercih edilen Office araçlarını kolayca senkronize etme avantajı nedeniyle
tercih edilen SkyDrive, 7 GB ücretsiz depolama alanıyla dikkat çekiyor.
Microsoft’un Windows Phone işletim sistemine destek veren ender
hizmetlerden olan SkyDrive, Mac, Windows ve iOS cihazlardan kullanılabiliyor.
iCloud
Sadece Apple ürünleri için hizmet veren iCloud, bu ürünleri kullananlar
için oldukça makul bir bulut paylaşım uygulaması konumunda. Ücretsiz olarak 5
GB depolama alanına sahip olabildiğini iCloud, iOS ve Mac kullanıcıları için
çok seçenekli bir senkronizasyon ağı sunuyor.
Beta sürecinden yeni çıkan iCloud, Apple ekosisteminin avantajlarını
sonuna kadar kullanıyor. Bu açıdan kullanımı oldukça basit ve rahat bir
uygulama.
Yandex.Disk
Rus arama motorunun yeni servislerinden Yandex.Disk listemize bonus bulut
paylaşım depolama hizmeti olarak giriyor. Ücretsiz sunduğu 10 GB depolama
alanıyla iddialı bir giriş yapan servis, Yandex.Mail’e entegre olarak
çalışıyor.
E-posta ileti eklerinin saklanması için de özel bir alan bulunurken, bu
alan, Disk’in 10 GB’lik kapasitesini etkilemiyor. Türkçe dil desteği bulunan
servis sayesinde kullanıcılar basitçe belge, fotoğraf, film ya da müzik
parçalarını mobil veya webden ulaşabiliyor; bu dosyaları popüler sosyal ağlar
üzerinden çevreleriyle paylaşabiliyor. Yandex.Disk ayrıca kullanıcılarına
Windows ve Mac ile birlikte Android ya da iOS üzerinden erişim fırsatı da
veriyor.
Özetleyecek olursak;bulut sistemi istenildiği zaman bilgisayar vb.
cihazlar kullanılarak istediğimiz zaman veri paylaşımını sağlayan,internet
tabanlı bir sistemdir.Bulut dendiği zaman aklımıza kısaca depolama sistemi
gelmektedir.Sahip olduğumuz kaynakların ve sahip olabileceğimiz
uygulama,program ve verilerin internete bağlı olduğumuz her ortamda ulaşım
sağlamasıdır,Bulut sistemi bizim için bir ürün değil,bir uygulamadır.Bulutu
istediğimiz aygıttan elektrik dağıtıcılarına benzer bir biçimde tipik olarak
intenet üzerinden kullanılmasıdır.Bizim için faydaları ise maliyet tasarufu
sağlar.Büyük şirketler için iş yükünü hafifletmektedir.Verileri korur ve
istenildiği zaman bilgiye ulaşma imkanı verir gibi faydalarından
bahsedebiliriz.Bizim için dezavantajları ise bilgiye ulaşabilmemiz için
internet bağlantımızın olması gerekmektedir.İnternet yavaş ise bilgiye
ulaşmamızda yavaşlayacaktır.Güvenlik açısından da bizim için kötü sonuçlar
doğurabilmektedir.
27 Aralık 2016 Salı
BODRUM YUNAN ADALARIN'DAN PAHALI YAZISININ İNCELENMESİ
İnternetin gazetesinde yer alan bu yazıyı inceledim.Öncelikli olarak bir fotoğrafla karşılaştım.Bu fotoğraf öncelikli olarak bende bir heyecan yarattı.Yazıya Bodrum hakkında kısa bir bilgi verilip başlanması güzel bir fikir olmuş.Bu yazı benim için Bodrum hakkında bir bilgi sahibi olmamı sağladı.Bodrum'a gittiğimde nerelere gitmem gerektiğini,hangi mekanlara gidip hangilerine gitmemem konusunda ön bilgi olmuş oldu.Eğer yazın Bodrum'a gidersem bir mantı seven biri olarak Mantıcım cafeye muhakkak uğrayacağım.O leziz tatlardan bende tatmış olacağım.
OKUL VE İŞ HAYATI
Okul ve iş hayatı tamamen birbirinden farklı olmamakla birlikte birbirinin devamı niteliğindedir.Gerekli eğitimi aldıktan sonra devamında iş hayatı gelmektedir.Okul hayatında mesleğimiz için ne kadar çok eğitim alırsak,ne kadar çok bilgiye sahip olursak bizim için o derece faydalı olacaktır.İş hayatında da öğrendiğimiz mesleki becerileri uyguluyoruz.Pratik olarak uygulamalı bir şekilde yapmaktayız.
KÜLTÜR
Kültür nedir?
Bir mikrobun kendisine en elverişli ortamda üretilmesidir. Kültür latince kökenli bir kelime olup dilimize Amerikanca ve Fransızca'dan girmiştir.
Latince cultura, toprağa birşeyler ekip ürün almak, üretmek anlamında kullanılıyordu. Voltaire Fransız Devrimi öncesinde Culture’ü insan zekasının oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca sözcük değişik bir anlam kazanmıştır. Fransızca’dan Almanca’ya cultur biçiminde geçen sözcük daha sonra tüm Avrupa dillerine yayılmıştır. Fransızca’da kültürün karşılığı irfandır. İrfan kelimesinin sözlük anlamı ise; anlama, bilme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziştir.
Daha çok tinsel ve manevi değerleri içermiştir. Amerikanca’da kültürün karşılığı medeniyettir. Medeniyet ise uygarlık yani insanların doğaya egemen olma, toplum olarak daha iyi bir yaşama ulaşma çabalarından çıkan sonuçların, bilim, teknik, sanat ve kültürün tümünü kapsar. Sonuç olarak bilim ve tekniğin, sanat ve kültürün gelişmesi, ilerlemesiyle yaratılan yaşama koşullarının, yaşama biçiminin incelmesi, yetkinleşmesi durumudur. Dolayısıyla Amerikanca kültürün karşılığına maddi kültür daha denk düşer.
Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise, bir toplumu kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Medeniyet, kültür yaratan düzendir. Bu durumda kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra kültürün oluşumuna etken olan değerler, durumlar ve vs. önem kazanır. Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar.
Sosyolojik çerçevede en geniş sınırlarına ulaşan kültür kavramı ‘bir yaşama biçimidir. Bu yaklaşımda bir toplumda bulunan ve bulunmayan bütün ifade ve etkileşim biçimleri önem kazanır. Bu anlamda kültür, insan olarak belli bir toplumda öğrendiklerimizle, davranış, düşünce sistemimizin toplamı sayılabilir. Bir bakıma ne yediğimiz, ne içtiğimiz, ne okuduğumuz, nelere sempati ile yaklaşırken, nelere tepki duyduğumuz, ait olunan grup, küme ya da toplumu karakterize eder.
Günümüzde iletişimin son derece hızlı yapılabilmesi kültürel ve bilimsel gelişmelerin, anında yayılmasına olanak sağlamıştır. Bu durum kültürlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin üzerine düşünülmesi gereğini çıkarmıştır. Aslında sosyal bilimciler 166 farklı tanımı olan kültür kavramı için ‘bir kavramın bu kadar çok tanımı varsa, onun tanımlanamayacağını kabul etmek gerekir’ diyebiliyorlar. Kültür tarihçileri insanoğlunun gelişme ve ilerleme göstererek hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna yani öğrendiklerini birikiminde saklayıp yeni nesillere aktarma yeteneği ile becerisine bağlar.
Kültür gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Bugün yazılı kültür ile beraber sözlü kültür de devinim ve gelişimine devam etmektedir. Sözlü kültür de yazar yoktur, anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir, sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir. Bu kültür de çözümleme ve inceleme yoktur. Yazılı kültür yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişebilse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenilen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir.
Kültür nedir? (Felsefe)
İnsanların toplumsal yaşam faaliyetinin temel yanlarından biri. Bu yan, üretim, teknik, bilim, sanat, ahlak, politika, vb. tüm faaliyet alanlarında olduğu kadar, bunların maddi ve manevi ürünlerinde ve ayrıca toplumsal yaşam biçimlerinde «insanın özünü oluşturan güçlerin ortaya çıkışlarının » (Marks) ölçütü olarak kendini gösterir. Kültür kavramının içerik ve kapsamı, teorik düşünce tarihi boyunca önemli değişikliklere uğramıştır. İlk çağda kültür –agricultura- denince toprağın işlenmesi anlaşılırdı daha sonraları, insan yeteneklerinin eğitim yoluyla geliştirilmesine kültür denildi.
Tarih sahnesinde yükselmeye çalışan burjuvazinin ortaya koyduğu burjuva hümanist kültür kavramı, insanın, kendini geliştirmek amacıyla hem çevresine, hem de kendi doğasına kattığı her şeyi, ama özellikle zihinsel çalışmayı tanımlıyordu. Marksçılık-Lenincilik, kültür kavramının daha da zenginleştirmiş ve kendi bilimsel dünya görüşünün ışığı altında netleştirmiştir. Özellikle, her kültürün tarihsel karakterini, mevcut sosyo-ekonomik kuruluşun üretim tarzıyla bağıntısını, sınıfsal içeriğini ve insanın maddi dünyayı pratik ve teorik olarak kavrama faaliyeti ile kültür arasındaki kopmaz bağı, açık seçik ortaya koymuştur.
Marksçı-Leninci kültür anlayışı, her faaliyet alanım ve bu alanlardan çıkan maddi ve manevi ürünleri, kendini bu faaliyet içinde geliştiren ve bu faaliyet içinde nesneleştiren insanın yaratıcı yeteneklerinin bir ifadesi ve ölçütü sayarak, insanın manevi çalışmalarına ve kazanımlarına konan her türlü tek yanlı sınırı aşmıştır.
Maddi ve manevi ürünler, her ne kadar kültürün önemli birer öğesi iseler de, kültür, yalnızca bu öğelerin basit bir bütününden ibaret olmayıp, insanların yaratıcı güçlerinin tarihsel gelişim düzeyleri ile içinde bu yaratıcı güçlerin ortaya çıkıp geliştikleri toplumsal biçimleri ve bu yaratıcı güçlerin hem maddileşmesi, hem de ifadesi olan maddi ve manevi kazanımlar arasındaki toplumsal karşılıklı-etki sürecidir. Kültürün temel içeriği, insan yeteneklerinin, becerilerinin ve yetilerinin ortaya konup her yanıyla geliştirilmesi, insanı, doğanın ve toplumsal yaşam sürecinin, bilinçli olarak denetlenmesini sağlayan varlık güçlerinin serpilip olgunlaştırılmasıdır.
Bu nedenle, gerek maddi üretim alanındaki emekçiler, gerekse bilim, sanat, eğitim vb. , çeşitli alanlarda çalışanlar, kısacası çalışan insanların tümü kültürün yaratıcısıdırlar. Kültür, tarihsel bir fenomendir özü ve içeriği, ancak mevcut sosyo-ekonomik kuruluşla birlikte ele alınınca anlaşılır. Her sosyo-ekonomik kuruluş, geçmişin kültür mirasını, kendi koşullarına ve gereksinimlerine göre kısmen benimseyip değerlendirerek ve kısmen de reddederek kendi kültürünü ortaya koyar.
Her ne kadar halk kitleleri ve özellikle doğrudan üreticiler, her sosyo-ekonomik kuruluşun en önemli kültür dayanağını oluştururlarsa da, uzlaşmaz çelişkiler taşıyan sınıflı toplumlarda, kültür kazanımlarının, özellikle manevi-düşünsel kazanımların çoğu, egemen sınıfların tekelinde toplanır ve halk kitlelerinden saklanır. Sınıflı toplumun kültürü, çeşitli sınıfların çıkarlarının ve ideolojilerinin damgasını taşıdığı için, sınıfsal bir karakter taşır.
Bu sınıfsallık, özellikle manevi ve düşünsel kültür ürünleri, yaşam tarzları, ahlak ve adetleri içinde geçerlidir. Öte yandan, maddi kültürün bazı alanları da, sınıf çıkarlarının etkisi altındadır. Bu nedenle, uzlaşmaz sınıflarla belirlenmiş her sosyo-ekonomik kuruluşta, tüm ulusun yada halkın, ortak, homojen bir kültüründen söz etmek olanaksızdır. «Her ulusal kültürde. demokratik ve sosyalist bir kültürün öğeleri bulunur çünkü her ulusta, yaşam koşullarıyla demokratik ve sosyalist bir ideoloji üreten, sömürülen ve baskı altında tutulan bir kitle vardır.
Ama her ulusta, yalnızca ‘ öğeler biçiminde kalmayıp, egemen olan bir burjuva kültürü de vardır. » (Lenin) Sosyalist devrimle sosyalist toplumun kurulması, yeni, nitelikçe daha yüksek bir kültüre yol açar. Sosyalist kültür, çok daha önce ortaya konmuş bulunan kültürün demokratik ve sosyalist öğelerinden hareket eder, aynı zamanda, insanlığın tüm ilerici kültür mirasını değerlendirip özümler. «Proletarya kültürü insanlığın kapitalist toplumun, toprak sahipleri toplumunun bürokratlar toplumunun boyunduruğu altında elde ettiği bilgiler bütününün, gelişme yasalarına uygun, zorunlu bir devamı olmalıdır.» (Lenin)
Sosyalist kültür devrimi, emekçileri kültürden ayıran tüm eski engelleri ortadan kaldırır ve tüm halka kültürün kazanımlarına götüren yolu açar. Kültürü ve kültürü yaratanları, emekçilerin yaşamıyla sıkıca kaynaştırır ve aynı zamanda onların yaratıcı yeteneklerini geliştirir. Sosyalist devlet Marksçı-Leninci partinin öncülüğünde kültürel-eğitsel işlevini yerine getirir ve kültürel gelişme sürecini, sosyalist toplumun kurulmasının ve gelişmesinin bir parçası olarak planlı ve bilinçli bir şekilde yönlendirir. Sosyalist kültür, sosyalist öze kopmaz bir şekilde bağlı olan hümanist fikirlerle doludur.
Bu kültür, sömürüden ve baskıdan kurtulmuş olan insanlar arasındaki yeni ilişkilerin bir ifadesi olup, onların, yaratıcı yeteneklerini toplumsal faaliyetin her alanında geliştirmelerini sağlar. Sosyalist kültür, ulusal ile uluslararası olanın, karşılıklı olarak sarmaşan bütünlüğünü oluşturur içeriği ve gelişme yönüyle sosyalist, ulusal ifade biçimleriyle çok çeşitli, ruhu ve karakteri bakımından ise uluslararası bir kültürdür.
Kültür düzeyinin, özellikle emekçilerin bilimsel ve teknik eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, toplumsal ilerlemeyi hızlandıracak en önemli kaynaktır. Başlamış bulunan bilimsel teknik devrimle birlikte, emekçilerin yalnızca teknik-kültürel düzeylerinin yükseltilmesi değil, aynı zamanda tüm iş kültürünün artırılması, sosyalist üretim tarzının geliştirilmesi de önem kazanır.
Bir mikrobun kendisine en elverişli ortamda üretilmesidir. Kültür latince kökenli bir kelime olup dilimize Amerikanca ve Fransızca'dan girmiştir.
Latince cultura, toprağa birşeyler ekip ürün almak, üretmek anlamında kullanılıyordu. Voltaire Fransız Devrimi öncesinde Culture’ü insan zekasının oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca sözcük değişik bir anlam kazanmıştır. Fransızca’dan Almanca’ya cultur biçiminde geçen sözcük daha sonra tüm Avrupa dillerine yayılmıştır. Fransızca’da kültürün karşılığı irfandır. İrfan kelimesinin sözlük anlamı ise; anlama, bilme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziştir.
Daha çok tinsel ve manevi değerleri içermiştir. Amerikanca’da kültürün karşılığı medeniyettir. Medeniyet ise uygarlık yani insanların doğaya egemen olma, toplum olarak daha iyi bir yaşama ulaşma çabalarından çıkan sonuçların, bilim, teknik, sanat ve kültürün tümünü kapsar. Sonuç olarak bilim ve tekniğin, sanat ve kültürün gelişmesi, ilerlemesiyle yaratılan yaşama koşullarının, yaşama biçiminin incelmesi, yetkinleşmesi durumudur. Dolayısıyla Amerikanca kültürün karşılığına maddi kültür daha denk düşer.
Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise, bir toplumu kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Medeniyet, kültür yaratan düzendir. Bu durumda kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra kültürün oluşumuna etken olan değerler, durumlar ve vs. önem kazanır. Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar.
Sosyolojik çerçevede en geniş sınırlarına ulaşan kültür kavramı ‘bir yaşama biçimidir. Bu yaklaşımda bir toplumda bulunan ve bulunmayan bütün ifade ve etkileşim biçimleri önem kazanır. Bu anlamda kültür, insan olarak belli bir toplumda öğrendiklerimizle, davranış, düşünce sistemimizin toplamı sayılabilir. Bir bakıma ne yediğimiz, ne içtiğimiz, ne okuduğumuz, nelere sempati ile yaklaşırken, nelere tepki duyduğumuz, ait olunan grup, küme ya da toplumu karakterize eder.
Günümüzde iletişimin son derece hızlı yapılabilmesi kültürel ve bilimsel gelişmelerin, anında yayılmasına olanak sağlamıştır. Bu durum kültürlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin üzerine düşünülmesi gereğini çıkarmıştır. Aslında sosyal bilimciler 166 farklı tanımı olan kültür kavramı için ‘bir kavramın bu kadar çok tanımı varsa, onun tanımlanamayacağını kabul etmek gerekir’ diyebiliyorlar. Kültür tarihçileri insanoğlunun gelişme ve ilerleme göstererek hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna yani öğrendiklerini birikiminde saklayıp yeni nesillere aktarma yeteneği ile becerisine bağlar.
Kültür gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Bugün yazılı kültür ile beraber sözlü kültür de devinim ve gelişimine devam etmektedir. Sözlü kültür de yazar yoktur, anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir, sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir. Bu kültür de çözümleme ve inceleme yoktur. Yazılı kültür yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişebilse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenilen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir.
Kültür nedir? (Felsefe)
İnsanların toplumsal yaşam faaliyetinin temel yanlarından biri. Bu yan, üretim, teknik, bilim, sanat, ahlak, politika, vb. tüm faaliyet alanlarında olduğu kadar, bunların maddi ve manevi ürünlerinde ve ayrıca toplumsal yaşam biçimlerinde «insanın özünü oluşturan güçlerin ortaya çıkışlarının » (Marks) ölçütü olarak kendini gösterir. Kültür kavramının içerik ve kapsamı, teorik düşünce tarihi boyunca önemli değişikliklere uğramıştır. İlk çağda kültür –agricultura- denince toprağın işlenmesi anlaşılırdı daha sonraları, insan yeteneklerinin eğitim yoluyla geliştirilmesine kültür denildi.
Tarih sahnesinde yükselmeye çalışan burjuvazinin ortaya koyduğu burjuva hümanist kültür kavramı, insanın, kendini geliştirmek amacıyla hem çevresine, hem de kendi doğasına kattığı her şeyi, ama özellikle zihinsel çalışmayı tanımlıyordu. Marksçılık-Lenincilik, kültür kavramının daha da zenginleştirmiş ve kendi bilimsel dünya görüşünün ışığı altında netleştirmiştir. Özellikle, her kültürün tarihsel karakterini, mevcut sosyo-ekonomik kuruluşun üretim tarzıyla bağıntısını, sınıfsal içeriğini ve insanın maddi dünyayı pratik ve teorik olarak kavrama faaliyeti ile kültür arasındaki kopmaz bağı, açık seçik ortaya koymuştur.
Marksçı-Leninci kültür anlayışı, her faaliyet alanım ve bu alanlardan çıkan maddi ve manevi ürünleri, kendini bu faaliyet içinde geliştiren ve bu faaliyet içinde nesneleştiren insanın yaratıcı yeteneklerinin bir ifadesi ve ölçütü sayarak, insanın manevi çalışmalarına ve kazanımlarına konan her türlü tek yanlı sınırı aşmıştır.
Maddi ve manevi ürünler, her ne kadar kültürün önemli birer öğesi iseler de, kültür, yalnızca bu öğelerin basit bir bütününden ibaret olmayıp, insanların yaratıcı güçlerinin tarihsel gelişim düzeyleri ile içinde bu yaratıcı güçlerin ortaya çıkıp geliştikleri toplumsal biçimleri ve bu yaratıcı güçlerin hem maddileşmesi, hem de ifadesi olan maddi ve manevi kazanımlar arasındaki toplumsal karşılıklı-etki sürecidir. Kültürün temel içeriği, insan yeteneklerinin, becerilerinin ve yetilerinin ortaya konup her yanıyla geliştirilmesi, insanı, doğanın ve toplumsal yaşam sürecinin, bilinçli olarak denetlenmesini sağlayan varlık güçlerinin serpilip olgunlaştırılmasıdır.
Bu nedenle, gerek maddi üretim alanındaki emekçiler, gerekse bilim, sanat, eğitim vb. , çeşitli alanlarda çalışanlar, kısacası çalışan insanların tümü kültürün yaratıcısıdırlar. Kültür, tarihsel bir fenomendir özü ve içeriği, ancak mevcut sosyo-ekonomik kuruluşla birlikte ele alınınca anlaşılır. Her sosyo-ekonomik kuruluş, geçmişin kültür mirasını, kendi koşullarına ve gereksinimlerine göre kısmen benimseyip değerlendirerek ve kısmen de reddederek kendi kültürünü ortaya koyar.
Her ne kadar halk kitleleri ve özellikle doğrudan üreticiler, her sosyo-ekonomik kuruluşun en önemli kültür dayanağını oluştururlarsa da, uzlaşmaz çelişkiler taşıyan sınıflı toplumlarda, kültür kazanımlarının, özellikle manevi-düşünsel kazanımların çoğu, egemen sınıfların tekelinde toplanır ve halk kitlelerinden saklanır. Sınıflı toplumun kültürü, çeşitli sınıfların çıkarlarının ve ideolojilerinin damgasını taşıdığı için, sınıfsal bir karakter taşır.
Bu sınıfsallık, özellikle manevi ve düşünsel kültür ürünleri, yaşam tarzları, ahlak ve adetleri içinde geçerlidir. Öte yandan, maddi kültürün bazı alanları da, sınıf çıkarlarının etkisi altındadır. Bu nedenle, uzlaşmaz sınıflarla belirlenmiş her sosyo-ekonomik kuruluşta, tüm ulusun yada halkın, ortak, homojen bir kültüründen söz etmek olanaksızdır. «Her ulusal kültürde. demokratik ve sosyalist bir kültürün öğeleri bulunur çünkü her ulusta, yaşam koşullarıyla demokratik ve sosyalist bir ideoloji üreten, sömürülen ve baskı altında tutulan bir kitle vardır.
Ama her ulusta, yalnızca ‘ öğeler biçiminde kalmayıp, egemen olan bir burjuva kültürü de vardır. » (Lenin) Sosyalist devrimle sosyalist toplumun kurulması, yeni, nitelikçe daha yüksek bir kültüre yol açar. Sosyalist kültür, çok daha önce ortaya konmuş bulunan kültürün demokratik ve sosyalist öğelerinden hareket eder, aynı zamanda, insanlığın tüm ilerici kültür mirasını değerlendirip özümler. «Proletarya kültürü insanlığın kapitalist toplumun, toprak sahipleri toplumunun bürokratlar toplumunun boyunduruğu altında elde ettiği bilgiler bütününün, gelişme yasalarına uygun, zorunlu bir devamı olmalıdır.» (Lenin)
Sosyalist kültür devrimi, emekçileri kültürden ayıran tüm eski engelleri ortadan kaldırır ve tüm halka kültürün kazanımlarına götüren yolu açar. Kültürü ve kültürü yaratanları, emekçilerin yaşamıyla sıkıca kaynaştırır ve aynı zamanda onların yaratıcı yeteneklerini geliştirir. Sosyalist devlet Marksçı-Leninci partinin öncülüğünde kültürel-eğitsel işlevini yerine getirir ve kültürel gelişme sürecini, sosyalist toplumun kurulmasının ve gelişmesinin bir parçası olarak planlı ve bilinçli bir şekilde yönlendirir. Sosyalist kültür, sosyalist öze kopmaz bir şekilde bağlı olan hümanist fikirlerle doludur.
Bu kültür, sömürüden ve baskıdan kurtulmuş olan insanlar arasındaki yeni ilişkilerin bir ifadesi olup, onların, yaratıcı yeteneklerini toplumsal faaliyetin her alanında geliştirmelerini sağlar. Sosyalist kültür, ulusal ile uluslararası olanın, karşılıklı olarak sarmaşan bütünlüğünü oluşturur içeriği ve gelişme yönüyle sosyalist, ulusal ifade biçimleriyle çok çeşitli, ruhu ve karakteri bakımından ise uluslararası bir kültürdür.
Kültür düzeyinin, özellikle emekçilerin bilimsel ve teknik eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, toplumsal ilerlemeyi hızlandıracak en önemli kaynaktır. Başlamış bulunan bilimsel teknik devrimle birlikte, emekçilerin yalnızca teknik-kültürel düzeylerinin yükseltilmesi değil, aynı zamanda tüm iş kültürünün artırılması, sosyalist üretim tarzının geliştirilmesi de önem kazanır.
HASTANELER
Hastaların tedavi edildiği müessesedir. Hastanelerin kuruluş ve idareleri çeşitli ülkelere göre değişir. Resmi olsun, özel olsun bütün hastaneler hükümetin kontrolü altındadır. Günümüzde hastaneler gittikçe yayılmakta, evde yapılan tedavilerin yerini hastanede İlmi usullerle doktor nezaretinde yapılan tedaviler almaktadır.
Hastanelerin çok eski bir geçmişi vardır. Hindistan'da bundan binlerce yıl önce hastalan barındırmak İçin özel binalar yapıldığı anlaşılmıştır. Eski Mısır ve Yunanistan'da da hastalar için özel binalar yapılıyordu. Ortaçağ'da Avrupa'da hastaneler yapılmaya başladıysa da, o zamanın hastaneleri şüphesiz bugünkü anlayışımızdan çok farklıydı.
Türkler hastane yapımına büyük' önem vermiş, birçok önemli merkezlerde hastaneler yaptırmışlardır. Darüşşifa (sağlık evi) diye anılan hastaneler Selçuklular ve Osmanlılar zamanında çeşitli şehirlerde yapılmış ve buralarda Türk hekimleri hastalarını tedavi etmiştir. Bu darüşşifalar arasında bilhassa İstanbul ve Edirne'dekiler ünlüydü.
Hastaların yatarak veya ayakta muayene ve tedavi edildiği gerekli sıhhi ve fenni şartları haiz kuruluşlar. Yatak sayısı ve tedavi imkanları ile baktığı hastalıklar yönünden çeşitli tipleri vardır. İlk hastaneler hemen hemen insanlık tarihi kadar eskidir. Eski çağlarda batıl dinlerin tapınakları hastaneler olarak kabul edilebilir. Hastalar tapınaklara gelirler ve geceyi burada toplu halde geçirirler, bu şekilde ilahi kuvvetlerle yakın temas kurarak şifaya kavuşacaklarına inanırlardı.
Milattan önce, Hint, İran ve Mısır’da hastanelere rastlanmaktadır. Yunan ve Roma medeniyetlerinde de tapınakların yanında sağlık tesisi gibi kullanılan kuruluşlar bulunmaktaydı. Bunların en meşhurları Anadolu’da idi. Eski Yunanlılar hastalar için yaptıkları tapınaklara sağlık tanrısı Asklepios’un adını vermişlerdir. Çeşitli Asklepios tapınaklarından bazıları, devirlerinde çok meşhur olmuştur.
hastane
Tıp ilminin sayılı bilginlerinden Hippokrates’in hastaları tedavi ettiği Ege’deki Kos tapınağı bunlardan biridir. Hastalar bu tapınaklara mermer sütunlarla süslü birkaç kilometre uzunluğundaki mermer yoldan ilahi söyleyerek gelirler, duvarların alt kenarlarından su akan ve tavanlarında gizli gözetleme delikleri bulunan dehlizlere alınarak buradaki bu gizli deliklerden telkinler yapılarak şifalı sular içerler, afyonlu ilaçlar verilerek tedavi edilirlerdi, daha sonra Hıristiyanlıkla beraber kiliselerin himayesinde, fakir halkın ve yolcuların tedavileri için hayrat hastaneleri kuruldu.
Ortaçağda hastalık veya başka bir zor durum karşısında toplumun insanlara yardımcı olması gerektiği düşüncesi Müslümanlarda oldukça yayılmıştı. müslüman memleketlerinde hastaneler, yöneticiler ve devlet memurları tarafından şehir merkezlerinde kurulurdu. Dokuzuncu yüzyılda halife Harun Reşid zamanında Bağdat’ta bir hastane yapılmıştı. Yüz yıl sonra Bağdat’ta bu defa Halife el-Muktedir tarafından ikinci bir hastane açıldı. Yine Bağdat’ta 970’te açılan üçüncü bir hastanenin 25 doktoru vardı ve tıp öğrencileri eğitimlerini burada yaparlardı.
Ortaçağda İslamiyetin hüküm sürdüğü ülkelerde 34 hastane bulunuyordu. Bu hastaneler genellikle iyi teşkilatlanmıştı ve Müslüman ülkelerde tıbba verilen yüksek değeri ortaya koyuyorlardı. Mesela 1285’te Kahire’de kurulan bir hastanede ateşli hastalar, yaralılar, göz hastaları ve kadınlar için ayrı ayrı kısımlar vardı. Anadolu’da Türklere ait ilk hastaneler, Selçuklular devrinde meydana getirildi. Bunlar, yalnız hasta bakım yeri değil, aynı zamanda hekim yetiştirmek üzere eğitim yapan tıp mektepleri olarak kullanılırdı. Bu sebeple birçok Selçuklu eseri gibi hastaneler de medrese tarzındaydı. Hastaneler, düşman hücumuna karşı şehir surları içinde yapılır, medrese, cami, hamam ve çoğunda mevcut kaplıca ve ılıca gibi sağlık tesisleriyle bir bütün halinde olurdu.
Selçuklular devrinde hastanelere bimarhane, darüşşifa veya maristan adı verilirdi. Buralarda her çeşit hasta tedavi görürdü. Ancak Amasya darüşşifası gibi bazı hastanelerde ruh hastalarına daha çok sayıda yer verildiği ve bunların tedavilerinde özel bazı metodların uygulandığı bilinmektedir. Anadolu’daki ilk önemli hastane Mardin’de Artukoğullarından Necmeddin İlgazi’nin kardeşi Eminüddin tarafından yaptırılmıştır (1108-1132). Medrese, cami ve hamamıyla bir külliye olan bu hastane, maristan olarak anılmaktaydı.
İkinci önemli hastane Selçuklu hükümdarı Kılıç Arslan’ın oğlu Gıyasüddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı zamanında, kızkardeşi Gevher Nesibe tarafından Kayseri’de yaptırılan Gevher Nesibe Hastanesidir (1205). Şifaiye adıyle anılan bu hastaneye, tıp eğitimi yapan medresesi ile birlikte Çifteler denmiştir. Bugün Kayseri’de Gevher Nesibe Tıp Fakültesi adıyla bir tıp fakültesi vardır. Selçuklu hükümdarı Birinci İzzeddin Keyhüsrev tarafından yapılan Sivas Hastanesi de önemli bir kuruluştur (1210-1219).
Burası hastane olarak kullanıldığı gibi, tıp eğitimi de yapılan bir müessese idi. Gene Selçuklular zamanında yapılan Konya Darüşşifası (1219-1236), Çankırı’da Selçuklu askeri emirlerinden atabey Cemaleddin Ferruh tarafından yaptırılan Darülafiye (1235), Kastamonu’da Ali bin Pervane Hastanesi(1272), Tokat’taki Pervane Bey Darüşşifası (1277) Anadolu’nun ilk önemli hastanelerindendir. Anadolu beylikleri devrinde bazı yeni hastaneler yapıldı. Bu dönemde Dulkadiroğulları Kayseri’de bir Cüzzamhane, Saruhanoğulları Manisa’da bir Körhane yaptırdılar.
Osmanlılar, Selçuklu devrindeki vakfiyeleri değiştirmediler ve özellikle Selçuklular zamanında hastane yapılmayan yerlerde bu nitelikte kuruluşlar yaptırdılar. Bu devirde hizmete giren ilk sağlık tesisi, 1399’da yıldırım Bayezid Hanın açtırdığı Bursa Darüttıbbı’dır. Avrupa kıtasındaki ilk tıp müessesesi de Edirne Cüzzamhanesi oldu (1421-1451). Daha sonra 1470’te Fatih Darüşşifası, 1458’de Edirne Bimaristanı, 1514’te Üsküdar Cüzzamhanesi, 1539’da Kanuni Sultan Süleyman Hanın annesinin yaptırdığıHafsa Sultan Hastanesi, 1555’te Süleymaniye Darüşşifası, 1616’da Süleymaniye Darüttıbbı, 1583’te Sultan Üçüncü Murad’ın annesi Nuruban Sultan’ın Üsküdar Toptaşı Bimarhanesi, 1772’de EskiSaray Hastalar Dairesi, Galatasaray Hastalar Dairesi, İbrahim Paşa HastalarDairesi, Topkapı Sarayındaki Eski Enderun Hastanesi, 1769’da Yeni Saray Hastaneler Ocağı, Topkapı Sarayı Değirmenkapıdaki hastane, Hastabahçe’de Hastalar Ocağı ve Bimarhane gibi hizmete giren tesisler, altı yüz yıllık Osmanlı hanedanının ıslahat dönemi süresine kadar yaptırdıkları hastane ve diğer sağlık kurumlarının sadece bir bölümüdür.
On dokuzuncu yüzyılda da özellikle İstanbul’da pekçok hastane yapıldı. Bugün de kullanılmakta olan Sultan Abdülmecid Hanın annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından 1843’te Şehremini’de açılan Gureba Hastanesi, Gümüşsuyu Hastanesi, Zeynepkamil Hastanesi, Gülhane Askeri Hastaneleri bu yüzyılda hizmete açıldı. Cumhuriyetin ilanından sonra, önceleri umum müdürlük, daha sonra da bakanlık seviyesine çıkarılan sağlık teşkilatının ana siyasetine daha çok koruyucu hekimliğe yönelen bir anlayış hakim oldu. Hastanelerin yapım ve idaresi ise belediyenin, özel idareler ve vakıflar gibi mahalli teşkilata bırakıldı. Sadece hastane tedavisini teşvik bakımından 1924 yılında alınan bir kararla, Ankara, İstanbul-Sivas,
Trabzon, Erzurum ve Diyarbakır illerinde birer örnek (numune) hastane yaptırıldı ve o ilin veya yerin adı ile anılmak üzere numune hastaneleri hizmete açıldı. Cumhuriyetin ilanında yurdumuzda çeşitli hastanelerde 3035 yatak mevcuttu. Bunun 950 yatağı, Şişli Etfal Hastanesi, Bakırköy Akliye Hastanesi ileZonguldak Devlet Hastanesi olarak Sağlık Bakanlığına; 635 yatağı İstanbul ve İzmir’deki Belediye Hastanelerine ve 45 yatağı da özel idareye bağlı hastanelere aitti. 1923’te veremliler için 150 yatak ihtiva eden 3 müessese, 1926’da Ankara ve Konya’da birer doğum ve çocuk bakım evi bulunmakta idi.
1954 yılında çıkarılan yeni bir kanunla yataklı tedavi kurumlarının büyük çoğunluğu Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredildi; Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerde belediyeler, özel idareler, vakıflar ve üniversiteler gibi, bazı kuruluşlara bağlı az sayıda hastane, bu uygulama dışında bırakıldı. 1992 yılında yapılan istatistiklere göre yurdumuzda askeri hastaneler hariç 956 hastane, 3829 sağlık ocağı, 11.427 sağlık evi, 247 verem savaş dispanseri, 255 kamu sağlığı dispanseri bulunmaktadır. Bu arada hükumet tabipliği adı altında faaliyetlerini sürdüren sağlık merkezleri, sağlık ocağı olarak isim değiştirerek Türkiye genelinde 3829 yerde bu isim altında sağlık hizmeti verilmektedir. Hastane ve sağlık merkezleri yatak sayısı 144.280’dir.
Devlet hastaneleri yanında, son senelerde özel hastaneler de rağbet görmüştür. 1991 yılında açılan 60 yataklı Türkiye Gazetesi Hastanesi özel hastanelerden birisi olarak sağlık hizmeti vermektedir. Hastanelerin büyüklüğüne, küçüklüğüne, muayene ve tedavi ettikleri hasta ve hastalık çeşitine göre hizmet çapları ve niteliği değişir. Genel olarak, her hastaya bakan, ilk tedavileri uygulayan küçük hastaneler, güçleri dışındaki hastalıkların teşhis ve tedavisini daha büyük çaptaki, uzmanlık sahibi büyük hastanelere gönderirler.
Mesela verem, frengi, sıtma gibi bir tek hastalıkla ilgilenen hastanelerin yanında, deri hastalıkları, üreme yolları hastalıkları, göğüs cerrahisi, kadın-doğum, fizik tedavi, ruh hastalıkları gibi bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastaneler de vardır. Bir tek hastalık veya bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastaneler, ayrıca, bağlı oldukları idarelere, muayene ve tedavi ettikleri hastaların mesleklerine göre de özellikler taşırlar. Bu arada sigorta hastaneleri iş kanunu çerçevesi içine giren iş yerlerinde çalışanların hastalıklarını tedavi ettiği gibi bunların eşlerinin doğumlarında da vazife yaparlar.
Devlet hastaneleri bütün yurt çapında hasta tedavisiyle uğraşır; bunlardan bir kısmı geniş kadroludur. Eskiden bulunan memleket hastanelerine örnek ve yardımcı olmak üzere kurulmuştur; bunun için bir kısmı nümune hastanesi adını taşır. Hastanelerde hastaların yatarak tedavi gördükleri yerlere klinik denir. Bununla birlikte, bir hastanenin tamamına, bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastanelere veya ayrıca bazı özel hastanelere de klinik denmektedir. Hastanelerin yataklı kısımları dışında, ayakta yapılan muayenelerle uğraşan şubeleri ise poliklinik diye anılır.
Burada hemen her çeşit hastalığın muayenesi yapılır. Hastanın yatması gerekiyorsa, hastalığın cinsine göre, bir kliniğe gönderilir. Hastanelerde eskiden dahiliye, cerrahi, kadın-doğum ve çocuk hastalıkları servisleri mevcuttu. Bu kollar bugün özel ihtisas dallarına ayrılmış bulunmaktadır. Mesela: Dahiliye kısmı; hemotoloji, gastroenteroloji, kardiyoloji, romatoloji, allerji, metabolizma, intani hastalıklar, nefroloji, endokrinoloji, göğüs hastalıkları dallarına ayrılmıştır.
Cerrahi de genel cerrahi, kadın-doğum cerrahisi, ortopedi, bevliye, nöroşirurji, göğüs ve kalp-damar cerrahisi, kulak-burun-boğaz cerrahisi ile göz cerrahisi, plastik (estetik) cerrahi bölümlerine ayrılmıştır. Bugün röntgen (normal röntgen, bilgisayarlı tomografiler ve magnetik rezonons) cihazları, ultrasonografi, elektrokardiyograf, elektroensefalograf, elektromiyograf, elektronik laboratuvar aletleri, endoskopik tetkik cihazları, hastalıkların teşhis ve tedavisinde hastanelerin vazgeçilmez cihazları olmuştur.
Radyografi servisleri mide, barsak, akciğer, kemik kırıkları ve tümörlerin teşhisinde büyük bir önem taşır. Radyoterapi servislerinde ise kanserli hastalar şualarla tedavi edilir. Fizikoterapi servisi ültraviyole, diyatermi gibi özel aletlerle romatizmalı ve felçli hastaların tedavisinde yardımcı olur. Rehabilitasyon servisleri ise sakat hastaları bir an önce ayağa kaldırarak yürür hale getirmeye çalışır. Laboratuvarlar kan, idrar, dışkı(gaita) muayeneleriyle hastalıkların teşhisinde doktora büyük yardımlarda bulunur. Modern elektronik aletlerle tahlillerin sınırı daha genişlemiştir. Bakteriyoloji laboratuvarları mikropların ayırımı ve tesirli antibiyotiği seçmek hususunda doktora yardım eder; pataloji ve sitoloji laboratuvarları ise tümörlerin habis veya selim olduğunu meydana koyarak tedaviye yön verdirir.
Veremli hastaların iyi edilmesi için kurulmuş hastanelere sanatoryum denir. Buralarda tedavi daha çok kür, iklim, beslenme, dinlenme esasına dayanır. Prevantoryum ise, verem başta olmak üzere, bazı hastalıklara istidatlı kimselerin kuvvetlenip hastalığı yenmeleri, eskiden geçirdikleri bir hastalığın yeniden ortaya çıkmasını önlemeleri için kurulmuştur. Hastanenin önemli bir vazifesi de acil vak’alara bakmak ve gerekli müdahale ve tedavileri sür’atle yapmaktır. Bunun için hastanelerde doktor, hemşire, sağlık personeli gece-gündüz devamlı nöbet tutar. Ufak hastanelerde servis ve poliklinik nöbetleri müşterek tutulur.
Trafik kazalarının gittikçe artmasıyla acil vak’alar da çoğalmaktadır. Büyük şehirlerde devamlı olarak çalışan ve yalnız acil vak’aları kabul edip, onların tedavisiyle uğraşan ilk yardım hastaneleri kurulmuştur. Modern hastanelerin yapımı da, toplumun ve tıbbın ilerlemesi ile değişmektedir. Eski hastaneler ayrı ayrı pavyonlar şeklinde ve 10-15 yataklı büyük hasta koğuşları tarzında inşa edilmekteydi. Yeni hastane mimarisinde, büyük koğuşların yerini bir veya iki yataklı odalar almıştır. Yeni hastaneler çok temiz, sevimli otellere benzetilmeye çalışılmakta ve bir ev havasını verecek tarzda dekore edilmektedir.
SAĞLIK
Sağlık Nedir?
Sağlık; sadece bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasını ifade etmektedir.
Dünya sağlık örgütüne göre sağlığın 3 temel ölçütü nedir?
1- Bedensel iyilik: Vücüdu oluşturan doku ve organlarda eksiklik, işlev bozukluğu, mikrop taşıma gibi durumların olmaması hali.
2- Ruhsal iyilik: Yaşına uygun olarak düşünebilen, düşündüklerini anlaşılır şekilde ifade edebilen, başkalarını anlayabilen, yerinde ağlamasını ve gülmesini bilen, güçlüklerle mücadele edebilen, koşullara uygun hareket edebilen, başarılarda mutlu olup başarısızlıkları kabullenebilen, kendisiyle barışık olma hali.
3- Sosyal iyilik: Nerede, nasıl davranacağını ve sorumluluklarını bilen, insanlarla iyi ilişkiler içinde olup büyüğünü, küçüğünü severek hoşgörülü davranan, çevresiyle barışık olma halidir.
Sağlık hizmetleri nedir?
Sağlık hizmetleri, fert ve toplumun sağlıklı, uzun ömürlü olmasını ve verimli çalışmasını sağlar. Bu amaçla sağlık hizmetleri yürütülür. Sağlık hizmetleri şunlardır:
1- Koruyucu sağlık hizmetleri
2- Tedavi edici sağlık hizmetleri
3- Esenlendirici sağlık hizmetleri (rehabilite edici)dir.
Sözlükte sağlık ne anlama gelmektedir ?
1- Vücudun hasta olmaması durumu, vücut esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet.
2- Vücudun iyi veya kötü olması durumu.
3- Sağ, canlı, diri olma durumu.
Sağlık; sadece bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasını ifade etmektedir.
Dünya sağlık örgütüne göre sağlığın 3 temel ölçütü nedir?
1- Bedensel iyilik: Vücüdu oluşturan doku ve organlarda eksiklik, işlev bozukluğu, mikrop taşıma gibi durumların olmaması hali.
2- Ruhsal iyilik: Yaşına uygun olarak düşünebilen, düşündüklerini anlaşılır şekilde ifade edebilen, başkalarını anlayabilen, yerinde ağlamasını ve gülmesini bilen, güçlüklerle mücadele edebilen, koşullara uygun hareket edebilen, başarılarda mutlu olup başarısızlıkları kabullenebilen, kendisiyle barışık olma hali.
3- Sosyal iyilik: Nerede, nasıl davranacağını ve sorumluluklarını bilen, insanlarla iyi ilişkiler içinde olup büyüğünü, küçüğünü severek hoşgörülü davranan, çevresiyle barışık olma halidir.
Sağlık hizmetleri nedir?
Sağlık hizmetleri, fert ve toplumun sağlıklı, uzun ömürlü olmasını ve verimli çalışmasını sağlar. Bu amaçla sağlık hizmetleri yürütülür. Sağlık hizmetleri şunlardır:
1- Koruyucu sağlık hizmetleri
2- Tedavi edici sağlık hizmetleri
3- Esenlendirici sağlık hizmetleri (rehabilite edici)dir.
Sözlükte sağlık ne anlama gelmektedir ?
1- Vücudun hasta olmaması durumu, vücut esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet.
2- Vücudun iyi veya kötü olması durumu.
3- Sağ, canlı, diri olma durumu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)